12 Ağustos 2015 Çarşamba

Yönler Altıdır


"Varlık bir harftir, sen onun anlamısın."

İbn Arabî

Yönler altıdır ama hiçbirisi merkezde yoktur. Anlam bir yönden ibarettir. Merkezi görmeyen öznenin bir yönelimi sadece. Üstelik kuru ve ölümcül bir hastalık soluğa: Anlamanın tüm süreçleri için temel değerlendirme onun ortaya çıkışına olanak sağlayacak bir normatif yönelimdir ki karşıtlıkların ya da tek olanın/bakışın ikiliğini var eden budur: Bilen-Bilinen/Gören-Görülen. Gören yoksa ya da görüş yoksa anlam da yoktur. Duran için yön de yoktur.

Sıradan bir obje öznenin bakış çevrenine girmediği müddetçe hiçbir "görünüm"e sahip değilken onu gören gözün kullandığı/başvurduğu kontrast sayesinde -ve sadece ondan ibaret olarak- var olur: Bakış ışık gibidir; zulmette/yoklukta/görünmezlikte/anlamsızlıktaki nesneye çevrildiğinde onu temel bir karşıtlık içinde bir açıdan değerlendirerek -ki bu sayede bildikleriyle mukayese ederek- gerçekliğe dönüştürür. Işık da nesneye tutulduğunda onun diğer nesnelerle sınırları (çatışma/karşıtlık noktaları/kontrast) görünür hâle geldiği ölçüde onu gösterir. Aynı süreç bilinmeyen üzerine yönelen bilginin o sınırlar dahilinde şeyi tanımlanabilir kılmasında da tekrar edilir.

Tüm var oluş, öznenin/görenin/bakanın önüne serili bir görüş/kitap gibidir: Her nesnenin aslı bir harf, her olgu bir kelime, her olay bir cümledir: Hadisatın cümlesi budur. O hâlde tüm var oluş bir metin yani okunmak istenen bir mesajdır. Bu, onun böyle bir vazifesi olduğu anlamına gelmez, sadece okumayı bilen için bir metin. Her şeye sınırsız bir rastgeleliğinin sonsuz dizilimi; onu, sınırlı bir anlayış/düzenlilik içinde bulma insan aklının bir kurgusu. Nasıl bakmak istiyorsa veya ne görmek için kendini hazırladıysa öyle görüp okuduğu bir yığın sözcük. Bir metni okuyabilmenin kaidesi erişimdir, metne ulaşmaktır: Bir kitabı okuyabilmenin -herhangi bir hazırlık gerektirmeyen- ilk şartı nasıl ki kitabın ve muhtevasının var olduğunun idraki ve bu muhtevaya doğru bir yönelişse var oluşun da bir kitap olarak kabulü onu okumanın imkânıdır. Maden arayıcısı değerli taşlara bakacak onda, asker düşman bulacak; açlar için yemek, mahzunlar için neşe gizli olacak.

Şeylerin -sürekli değişime bağlı olarak- göreli ve değişken düzeni içinde mutmain olamayan bilinç, bunun vesilesiyle var oluşun anlamsız olduğunu, ondan anlam olarak görülenlerin sadece birer boya, yükleme olduğunu fark ettiğinde şeylerin boyasının altındakilere, anlam gibi görülen anlamsızlıklarının ardındakine temayül eder. -Ki bir şeyin doğası diye kast edilen; şeyin belirli bir bakış ile boyanmamış, kendiliğinden oluşudur. O noktada şey, hiçbir değeri sırtlanmamıştır, taşımaz; ne iyidir, ne kötü, ne faydalıdır, ne zararlıdır; salt vardır, sadece olmuştur. Sadece var olan bir şeyin herhangi bir anlamla hiçbir ilgisi yoktur...

Böylece herkes aradığını bulacak, Varlık'ta bulduğu anlamı libas edip giyecek, mevcut olacak: Bunu bilmek, hastalığın ve ölümün/olmamanın imkânsızlığının farkında olmaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder