26 Ağustos 2015 Çarşamba

Hikmet İçin Bir Fasıl


"Tanrıların hiçbiri bilgiyle uğraşmaz, bilgeliğe özenmezler (çünkü zaten bilgedirler); bilgeliğe ermiş bir insan da artık bilgiyle uğraşmaz; bilgisizler de öyle, ne bilgiyle uğraşırlar, ne bilge olmaya özenirler. Bilgisizlik neden kötüdür? Cahil kişi güzellikten, iyilikten, akıldan yoksunken, hepsini kendisine toplamış sanır da ondan. Yoksun olduğunu bilmeyen kimse, ne diye kendinde olmayanın peşine düşsün!"

Diotima/Şölen-Platon

Bir İyiyi ve Kötüyü Bilme Ağacı üzerine inşâ edilmiş söylem vardır -ki bu ağaç Agartha için anılmış olan Orta Asya steplerinde (diyelim Kaf Dağı'nda) bulunur, içten içe tükenip çürümüş bir dünyanın terk edilmesini hatırlatsın diye elma ağacı biçiminde de temsil edilmiştir -dışı parlak ve hoş kokuluyken çekirdekleri çürüyüp sıvılaşmıştır; cennetten kovulma denilemeyecekse de aşağıya düşme -değerlerin etleşmesi, dünyanın hamuruna bulanma, ortak töz olan balçığa saplanma, cisimleşme ve bedensel hükümlerle kayıtlanma, bu ağaç vesilesiyledir.

Ağaçtan koparılmış olan meyva zehirlidir ve bu zehir ancak insan için bir zehirdir yahut sadece insanın mahiyetini bilmediği bir zehirdir: Her ikisi de mümkündür nihayet; insanın kendini sabitlediği bir uzaklık/ayrılık pathosu böylesi bir bilgiden kopuşuna olanak sağlayabileceği gibi onu kainatın devrine dair bir takım yasalardan mahrum bırakmış da olabilir...

İbn Arâbî Kâbe'de sakalları yere değmiş bir ihtiyarla karşılaştığından söz eder Futuhat'ta, ona kim olduğunu sorunca ihtiyarın "Ben Âdem'im" dediğinden sonra da şaşkın bakışlarına mukabelen "Ama senin baban diye bildiğin Âdem'den kırk evvel ki Âdem'im..." dediğinden söz eder: Dünyanın durduğuna dair bir veri yok şu âna kadar veya belirli bir zaman ile başladığına dair de; ki Zaman, modern insan için hak ettiği anlamdan gün geçtikçe uzaklaşmaktadır -üstelik "Dehr"in özünün ne olduğu bile işitilmemiştir çoğu kulakça, ki yeni bir vakte kadar da uzaklaşacaktır.

-Bir takım yasalar: Bunlar deveranla ilgilidirler ya da buna olmak denilmiştir, bazısı değişim diye nitelemiş, aslı hep aynı kalmıştır; şeyler, yıkım ve yaratım arasında kusursuz ve bitimsiz bir sarkaç salınımı ile gider, gelirler; bir evet, bir hayır olurlar Böhme'nin deyişiyle ya da bir ân vardırlar, bir ân yok, nefes gibi.

Bu olup olmama hâlleri, evetler ile hayırlar, hayr ve şerlikleri bir hafiflik imkânı saklar -çokca nefesle ilişkisi gözlenmiş olan Ruh diye anılanın lâtifliği bundandır; aşağıda vücut olmuş insan için huzur oradan duyulabilir sadece: Her şey bir anneden geldiği için yüzünü ona yani tabiatın yük taşımayan akışına çevirdikçe duyumsar onu; yaprakların kıpırdanmasında, kuşların süzülmesinde, suların dökülüşünde kendinden olanın -rahim sahibinin kalbine akar. Fakat insan kendi sükunetinde fark edebilir onu; nabzının usulca tıkırdayışında, göğsünün iniş çıkışında, saçlarının dalgalanışında... nefes gibi olmakla olmamak arasında: Orada, tam o akışın ortasında mevcut olandaki -hani hiçbir daha iyisi, daha güzeli için bir temenni aramaksızın, dünden kalanlardan ötürü hiçbir sıkıntı duymaksızın ve yarına dair bir kaygu beslemeksizin -dirimin temsili olan nefesin dünyaya dokunduğu andaki boşluk hissi tüm var oluşuna dalga dalga yayıldığında...

İyiyi ve Kötüyü Bilme Ağacı ya da diyelim ki o ağacın atalarca yenilen meyvası insanı bir bilme zindanına hapsetti: Anlamak zannettiği anlam yükleme gibi görmek zannettiği görüş belirleme; başta kendi var oluşu olmak üzere tüm şeyler hakkında bir bilme yetisi ile donattı onu. Kirli ve yapışkan -kalıtsal mı demeli, bir sarığı kafasına geçirme alışkanlığı, gözlerine ölümcül bir atgözlüğü takma tepkisi, bitmek bilmez bir yargılama mizacı -tam olarak su ile sembolize edilende boğulma ile yutuldu, kalıplanır oldu: Çevresinde gördüğü her şey için -dilerse onu hiç ilgilendirmesin, bir hüküm verme hastalığı ya da -hadi modern bakış için itici olmasın, bir yorumlama gayreti; şeyleri olduğu gibi değil de kendiliğine dair bir konumlanma üzerinden eksiltme, artırma, abartma takıntısı.

"Olan her şey beni ilgilendirir", "olan hiçbir şey beni ilgilendirmez.

Her iki ifade de bu kof ve çürümüş zihin dünyasında, -hani o özneyi yücelten metafizik sapkınlıktan beri birey tanımlarının hepsine sinerek epey zengin bir körlükle temaşa edilen elmanın hazımsızlığı ile kıvrandıran, birer boşaltımdırlar:

Olanı kendine ilişkin bir savrulmanın çevreni gören bir ben! Oysa her şey döner, dönerdi, dönmekteydi.

Ne iyi ne de kötü: Budur hikmetin öğrettiği henüz cisimleşmiş etten kendini koparamayanlara, ilk adım olarak. Yoksa mesela Hızır diye anılanın bir çocuğu boğazlaması hangi akla mahsuben masum olurdu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder